Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun Öğrettikleri (2) – Kasım Koç

DHF, Kuzey Kürdistan ve Türkiye devrim tarihçesi içerisinde uzun yıllardır inişli, çıkışlı, kesintisiz mücadelesini sürdüren bir tarihe sahiptir. DHF, Demokratik devrim mücadelesinde kazandığı engin deneyim, birikim ve tecrübesiyle Temmuz ayında nitel bir seviye yakalayarak Sosyalist Meclisler Federasyonuna evrildi.

“Söz Yetki Karar Yerel Yönetimlere..” şeklinde politik zemin üzerinde yürüttüğü Demokratik Devrim  mücadelesini, Temmuz 2017 de DHF’in  yaptığı kurultayla nitel seviye yakalayarak; Sosyalist Meclisler Federasyonu’yla halkların kavgasını yürüteceğini deklare etmişti.

Barbar kapitalist sisteme karşı, işçilerin, köylülerin tüm ezilen emekçilerin mücadelesini sosyalizm ekseninde örgütlemesini Sosyalist Meclisler biçiminde yürüteceğini ilan etmişti.

Lakin, amaç ve hedefine ulaşmak için geçmişte yürüttüğü örgütsel şemasının aynı yada benzeri biçiminde yürütemez. Dar bir komite şeklinde, bölgelerden gelen delegeler biçimindeki demokrasi anlayışı denenmiş, sınanmış zamanla kendi bürokrat tabakasını yaratmaktan öteye gidememiştir.

Kapitalist, emperyalist sistemi alaşağı etmiş, geçmişte devrimini yapmış olan sosyalist ülkeler bizler açısında örnek teşkil etmelidir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler, Çin gibi ülkelerde komünistlerin iktidara geldikleri bu sosyalist ülkelerin tarihi bizlere örnek olmalıdır. Çünkü bizim savunduğumuz bilim bu ülkelerde pratik olarak hayat bulmuş ve uygulanmıştır. Bu ülkelerin geriye dönüşlerindeki neden ve sebep ilişkileri üzerinde kafa yormamız şarttır. Sebeplerden biri halkın çoğunluğun iktidara, yönetime gelememesidir. Keza aynı anlayış çerçevesinde devrimini yapan bu ülkelerin kazanımlarını da bilince çıkarmamız ve geleceğimizi de bu değerler üzerinde inşa etmemiz gerekmektedir.

Kazanımlarımız açıktır; Paris Komünü, Lenin yoldaşın Nisan tezlerinde ki anlayış ve Ekim devrimi, Çin Büyük Proleter Kültür Devrimin hedefleri..

Lakin devrimleri, politik devrimler biçiminde geçmişteki gibi düşünmek, tasarlamak nelere yol açtığını geçmiş tarihsel tecrübelerden gördük. Devrim baştan itibaren toplumsal ve zihniyet biçiminde ele alınmıyorsa, geçmişte yıkılan eski sosyalist ülkelerdeki politik biçimler yeniden bizleri de yıkacak ve lokma lokma yiyerek kan can pahasına kazanılan haklar böylece kendi elimizle burjuvaziye armağan etmiş olacağız.

Yukarıdan aşağıya doğru örgütlenerek kendi sınıf düşmanını alt etme fikri geçmişte denendi kazanıldı. Lakin sürdürülemedi.

Bir enkaz olarak kaldı yeni nesillere.

Çünkü yukarıdan aşağıya doğru örgütlenmek insan ve toplum doğasına dışarıdan dayatılmış bir projeden ibarettir. Bu projenin sosyalizmde de uygulandığında yol açtığı sonuçlarını yerinde gören canlı tanıkları-nesilleriz.

Siyasal stratejiler tarihsel koşular içerisinde değişe bilir, siyasi örgütlenme biçimleri de bu paralelde seyir alır-almalıdır da. Bunu reddetmiyorum, aksine diyorum ki; hiçbir kavram ve teori tarihsel koşullar üstünde kutsanacak bir din gibi değildir.

Hepsi doğru ve yanlışıyla birlikte belirli tarihsel koşullar içerisinde doğdular ve kendi koşulların somutlaştırarak ifade ederek siyasal iktidarı ala bildiler. Şimdi, Marks, Lenin ve Mao yoldaşları anlamak, kavramak ve ilerletmek laflarını tekrar etmek değildir. Yapmamız gereken yeni tarihsel koşulların ortaya çıkardığı zemin üzerinde onların bilimini pratikte işleyerek temsil etmek, hayata uyarlamaktır aslı olandır.

DHF den, Sosyalist Meclislerine dönüşen anlayış içerisindeki nitel farklılıkları işaret etmiştim. Yani bugün bizim için asıl meselenin aslında parlamenter, temsili, yönetim fikrinin bir burjuva modeli olduğunu açıkça haykırmamız ve tartışmamız şart. Biz bu gibi “demokrasi” fikirlerinden ötesine geçip halkın doğrudan katılımına hizmet edebilecek bir örgütlenme ve bir yönetim modelini yaratmalıyız.

Şiarımız bellidir, “Söz Yetki Karar Yerel Yönetimlere…” şeklindedir. Yereller de kendi içerisinde özgünlüklerini teşkil etmektedir, etmelidir.

Lakin, Meclisler anlayışını, doğrudan katılımcı demokrasiyi hayata geçirmek, yaşam bulması ancak geçmişteki alışkanlıklarımızdan, hastalıklarımızdan arınmamız şart. Buda bir yıkım gerektirir, burada bas ettiğimiz yıkım kaba biçimiyle ele alınmamalı. Tamamen ideolojik ve kültürel düzeltme hareketi olarak algılanmalıdır.

Alışa gelmiş örgütleme tarzı olan komiteler biçiminde örgütlenme artık günümüz açısında amaca uygun değildir. Komite anlayışı ve bu komiteler üzerinde yürüyen çalışma tarzı anlayışın aşılması şarttır. Geçmişin alışkanlıklarından arınmak, bunu bir kültüre dönüştürmek ancak bir ideolojik eğitimlerle, pratikten kopmadan aşıla bilinir.

Geçmişte ki gibi alışa gelmiş alışkanlıklarımızı ancak halkın doğrudan katılacağı meclislerle mücadele içerisinde demokrasi anlayışını içselleştirerek gelişip, güçlendikçe, yeni ışıklar göre bilir, büyüyüp güçlene biliriz.

“Demokrasi bilinci zayıf bir toplumuz ve devrimcilerde de demokrasi bilinci, despot ve grupçu eğilimler, benmerkezci ve sekter tutumlar vs. feodal ve burjuva kültürden peydahlanmış yaralar taşımaktadır” ( Sınıf Teorisi, Teorik Dergisi, Eylül 2011 sayı 15, sayfa 91)

Sınıf Teorisinde de ifade ettiği gibi, demokrasi bilinci zayıf olan bir toplum ve bu toplumun devrimcileri olarak geçmişteki komite tarzından çalışmalar yürüterek bu çıkmamızı aşamayız. Halkların katılacağı doğrudan demokrasi anlayışı için komitelerden çıkıp Meclislerimizi inşa etmemiz şart. Bunu yapmak içinde Kadın ve gençlik meclisleri başta olmak üzere, Köy, Mahalle, Semt, İlçe ve İl meclislerini geciktirilmeden kurulması ve inşa edilmesi yönünde çalışmalara girişilmelidir. Bu meclislerden gelecek olan temsilciler bölge meclislerinde bir araya geldiklerinde ancak Sosyalist Meclisler Federasyonun içerisinde ki demokrasi oturmaya başlamış, böyle olduğunda ancak halkın doğrudan katıldığı, örgütlendiği, kendisini ifade ettiğinin yolu açılmıştır diye biliriz.

Meclislere seçilen yöneticileri, yine onları seçenler tarafından denetlenir, görevden her an için geri çekilir bir demokrasi hayata geçildiğinde işte o zaman halkın kendisini ifade edecek bir kurum ortaya çıkmıştır diye biliriz.

Devrimi yapacak olan kitleler ve devrimi yürütecek olanda kitlelerse eğer, O vakit onu denetleme de kitlelerde olduğunda ancak ve ancak kültür devrimlerinin sürekliğini hayata geçire biliriz.