“Fırat’ın Doğusuna” Saldırının Özeti: “Stratejik Derinlik” Düşünden Stratejik Bataklığa Doğru!

AKP iktidarı tarihsel sömürgeci kültürün üzerine oturmuş bir diktatörlük sistemi olarak, hükümet ettiği koşulların tarihte kaldığını kabule yanaşmıyor ve geçmişin fetihçi bilinçaltı hatırlatmasıyla boğuşup duruyor. “Kendi Kürtleri”nin kanını döküp durması yetmemiş gibi şimdi de Rojava’nın başına çullanma fırsatı yakaladığını düşünerek, ordularını sınıra yığmış “Fırat’ın doğusuna” giriyor.

Bir yönüyle iç politikanın krizine cevap olmaya kitlenmiş AKP-MHP faşist iktidarı, sınır içinde yarattığı işsizlik, açlık, hukuksuzluk ve zulümden ibaret bataklığı, sınırın dışına kanlı hamleler yapmak yoluyla kurutacağını umuyor. İktidar Rojava halklarını terörist göstererek, kendi bataklığından kurtulmanın olanağına tahvil etmeye çalışıyor. AKP-MHP savaş hükümeti gerçekleri perdeleme ve çarpıtmak yoluyla yarattıkları, puslu atmosferde çaldırdıkları savaş tamtamlarını neredeyse “kutsal sesler” diye yutturma çırpınışı içinde; düne kadar “diktatör, hukuksuz, yalancı, BOP eş başkanı” diyen tüm “muhalefet” görünümlü sermaye partilerine bu argümanlarını da unutturarak, ne manaya geldiği belirsiz bir “milli birlik” fotoğrafını da tarihin kayıtlarına geçirdiler.

İstiyorlar ki kimse soru soracak düşünme zamanı ve takati bulmasın. İstiyorlar ki, geçmişte bugünküne benzer saldırganlıklara cüret edenlerin ülkeyi düşürdükleri duruma tarihin kestiği faturanın bugün daha ağırlaşarak geleceğini düşünüp endişelenmesin. Ne var ki gerçek hayatın yasaları bunların hiçbirine uymuyor, uymayacak. Hiçbir hakları olmadığı halde Rojava Kürtlerinin yurtlarını tank paletleriyle çiğnemeye niyet eden savaş koalisyonunun sorumlularına tarih, umdukları değil yaptıklarının faturasını kesecektir.

Tankları Rojava halklarının üzerine süren diktatörlük bu dizginlenemez öldürme iştahlarıyla her tür insani ve ahlaki değerden yoksunlaşmanın da bayrağını kaldırıyorlar. AKP-MHP savaş kliği bu işgalle Türkiye halklarının geleceğine, birbirlerinin kanını dökmeye şartlanmış kutuplaşmaları mayalıyor. ABD, emperyalist büyük Ortadoğu projesinin stratejisi olan halklar arasındaki doğal her tür farklılığı “kaşıyarak çeliştirmek” görevini Türkiye’ de de sonuca götürmeyi bizzat bu iktidar eliyle yapıyor.
“Fırat’ın doğusunda veya batısında ne işiniz var?” sorusuna, “Ülkenin geleceğini garantiye almak ve terör tehdidini savuşturmak” diye cevap veriyorlar. Oysa sorulduğu halde duyulması bastırılan ana soru şudur: Kobane kuşatmasından itibaren Türkiye’nin güney sınırları boyunca IŞİD canilerine karşı savaşa savaşa kendi iradelerini can güvenliklerinin yegâne garantisi olarak inşa eden Rojava halkının şimdiye dek Türkiye’ye karşı tehdit anlamına gelecek tek silah patlatılmış mıdır? Patladı; diyecek tek bir yetkili ve patladığına kanıt olacak tek bir silahta olmadığına göre, aksine birkaç yıl önçe MİT Başkanı’nın “gerekirse sınırın o tarafından dört beş roket göndertiriz” sözüne bu ülkede yaşayan her kişi şahitken AKP-MHP iktidarının hala uluslararası hukuk nezdinde egemen bir ülke olan Suriye sınırlarını aşarak, Suriye halklarının iradelerine açacağı savaşın ne tur bir gerekçesi ve meşruiyeti olabilir ki?

Kuşkusuz bizler açısından bu sorunun birden fazla cevabı vardır ve bunların içinde en can alıcı olan birkaçı da şudur:

İlki, bu işgal girişiminde Türkiye halklarının en küçük bir çıkarı yoktur, o kadar ki daha tankların sınıra yönlendirilmesiyle aynı anda benzine, elektriğe, doğalgaza ve demir yolları ücretlerine getirilen yüzde yirmiyi bulan zam, savaşın kimin cebini boşalttığını ve maliyetinin hangi sosyal kesimlere kesildiğini gösteren en tartışmasız kanıttır. Aynı şekilde 301 madencinin öldüğü katliamdan sonra işten çıkarılan, beş yıldır ödenmeyen tazminatlarını almak için Ankara’ya yürüyen ve jandarma tarafından yolları kesilen Soma maden işçileri de başka çarpıcı bir örnektir. Savaşa, işgale para var ama işe, aşa, maaşa ve hak edişe hiçbir şey yok! Dolayısıyla yalandan ve aldatmadan ibaret işgal gerekçelerinin sakladığı asıl gerçek, Türk egemen sınıflarının ana korkusu olan Rojava Kürtlerinin kendi kendilerini yönetme iradesinin Kürtlerin yaşadığı her yere yapacağı etkinin sonuçlarıdır. Yani amaç Kürtlerin kendi ulusal kimlikleri doğrultusunda yürüttüğü mücadelenin birleşik bir iradeye kavuşma ihtimalini sarsmak için çare olarak sömürgeciliği devam ettirmek ve yaymaktır.

İkincisi, ABD, İsrail, İngiliz emperyalistlerinin laboratuvar ürünü olan cihatçı örgütlerin dağılmasını engellemek, onları yeni bir savaş atmosferinde Kürtlerin üzerine salmaktır ki, zaten bu durum AKP ve Erdoğan’ın aynı zamanda ideolojik angajmanının gereğidir.

Üçüncüsü de, ABD emperyalizmi, kendileriyle ilişkisi dünya halkları nezdinde ortaya çıkmış IŞİD ve benzer cihatçı örgütleri Erdoğan’ın kollarına iterek, onları yeni bir sahada kullanma sırasına kadar bu algıyı unutturmak istemektedir. Asıl stratejik hedef de şartlar ve zaman olgunlaştığında “Büyük Ortadoğu Projesi” eş başkanı Erdoğan planlamasında yirmi yıldır tarihsel, sosyal, inançsal farklılıkları kutuplaştırmak yoluyla olgunlaştırılan çelişmeleri patlatarak onun yönettiği coğrafya üzerinde planı tamamlamaktır. Gelişmelerin varacağı son durak burasıdır. Bunun başarılması halinde gerçekleşebilecek sosyal bir “uyanışın” ise yıkımı engellemesi şöyle dursun, bu kez emperyalist merkezler “terörü besleyen ülke” olarak Türkiye’yi adreslerken tartışmasız kanıtı olarak, “Fırat’ın doğusuna operasyon” iznine karşılık IŞİD ve benzeri cihatçı örgütlerin sorumluluğunu aldığını ilan eden Erdoğan’ı gösterecektir. Bu operasyon iznini koparmanın karşılığında Erdoğan IŞİD’in yetmiş seksen bin kişiyi bulan mevcudunun sorumluluğunu almış ve ABD Başkanı Trump’a, “Merak etme onlar bende!” demiştir.

Bu sürece ve işgal hazırlıklarına karşı SMF olarak tutumumuz nettir:

Fırat’ın doğusu da güneyi de orada yaşayanlardan başka kimsenin tapulu malı değil, orası tamamıyla ve amasız olarak orada yaşayanların yurdu, toprağı, yaşam yeridir. Rojava halkları her türlü işgal girişimini boşa çıkardı, bundan sonrakilerini de boşa çıkaracak; direnerek kazanacaktır. Türkiye’nin işçileri, emekçileri ve ezilen halkları, emperyalistler ve onların uşakları savaş baronlarının yanında değil, kendi meşru yurtlarını, yaşam alanlarını ve evini savunan Rojava halkının yanında olacaktır. Emperyalizme, kapitalist talana ve sömürgeciliğe karşı enternasyonal dayanışma büyüyecek; ilhak, işgal ve sömürgecilik kaybedecektir.

 

SOSYALİST MECLİSLER FEDERASYONU

10 EKİM 2019